Allah bizi geçen hafta tutup yakamızdan salladı, geçmiş travmalarımız yeniden canlandı!
Osmanlı İmparatorluğu’na başkent olmuş, Uludağ’a sırtını vermiş, Marmara Denizi’ne gözünü dikmiş, ülke sanayisinin kalbi olmasa da ciğeri Bursa, 5 şiddetindeki depremle attı kendini sokağa! Hatay- Maraş depremi daha birinci yılını doldurmadan, aynı korku ve çaresizlikle yüzleştik gene deprem denen düşmanla! Deprem Bursa’da olsa da İstanbul’dan da hissedildi, Kocaeli’nden de Sakarya’dan da!
Okul yıllarından beri söylenen “Büyük İstanbul Depremi”, sağ olsun her an hatırlatıyor kendini!
Ara ara ‘sallansak’ da inatla ‘sallamıyoruz’ bu deprem meselesini! Oysa ki tek yapmamız gereken, depreme dayanıklı binalar istemek ve binalara yerleşmek! Bunun önemini de görerek ya da dinleyerek değil ancak yaşayınca anlıyoruz maalesef! Deprem her yerde her şehirde afet ama İstanbul’da olması, sadece İstanbul’u değil ülkeyi sallar! Bir İstanbul, tüm şehirlere bakar da tüm şehirler bir araya gelse de bir İstanbul’a bakamaz! E İstanbul da malum kabına sığmıyor artık, onca göçü onca kalabalığı kaldıramıyor. Böyle olunca da doğa gereğini yapıyor, kızıp köpürüp ne var ne yoksa yıkıyor! ‘Taşı toprağı altın’ diyorlar ya İstanbul için, altını maltını geçtim, taş taş üstünde kalmazsa ne olacak, bir de onu söylesinler! En sinir olduğum da ‘Yerle bir olacak İstanbul, canını seven gitsin bu şehirden!’ mevzusu! Ya 20 milyon kişi yaşıyor İstanbul’da, kim nereye gitsin- biri açıklayabilir mi bunu? Kolay mı yaşadığın evi, rızkını çıkardığın işini, eşini-dostunu bırakmak, semtini, mahalleni, konu-komşunu!
He iyi tamam kaçalım kaçalım da nereye? Maraş, Hatay, Adana, Mersin’e? Gördük oraları da işte! İzmir, Adıyaman, Düzce, Çanakkale? Oralarda ne yıkımlar ne acılar yaşandı, düşünsenize! E şimdi de Bursa girdi işin içine, en iyisi mi otursun İstanbullular yerinde!
Yüzyıllardır uyguladığımız depremden korunma yöntemimiz, deprem sırasında dışarı çıkmak! A pardon bir de son yıllarda geliştirdiğimiz, deprem anında ‘Hayat üçgeni’nde kalmak! Depremi tespit yöntemimiz de hep aynı; Avizeye bakmak! Avize sallanıyorsa at kendini dışarı, sallanmıyorsa yat aşağı! Yahu biz 5 şiddetindeki depremde, hayatı kendi başımıza yıkıyoruz elin Japon’u 9 şiddetindeki depremde istifini bozmuyor, çayını içiyor- kabul edin kıskanıyoruz! Bu rahatlıklarının sebebi belli; Yaptıkları binalar sağlam- kuvvetli! O yüzden depremde dışarı çıkmak, kiriş altına saklanmak bir çözüm değil! Dürüst müteaahhitler sağlam binalar yaparsa deprem sonrası o vahim o kalpleri paramparça yapan görüntüleri tarihe gömersiniz! Bu kafayla giderseniz de sevdiklerinizi toprağa gömersiniz.!
Kafalar da bir yandı zaten, Covid varken dışarı çıkma diyorduk, depremde içeri girmeye korkuyoruz! Sürekli bir korku pompalanması, televizyonda bilim adamlarının ağlaması, beklenen deprem geldi- geliyor- gelecek diye halkın sürekli endişeyle yaşaması da ayrı bir sıkıntı! Tamam tedbirler alalım, sağlam yapılarda oturalım da sürekli bittik- öldük- mahvolduk söylemleri de psikolojimizi yıprattı. Yani olur da depremde hayatta kalma şansımız olursa ‘beklenen deprem oldu- ölmeliyiz mutlaka’ inancı yüzünden o şansı da kullanamayacağız gibi de! Halkın tamamı, yakında bileklerini kesecek umutsuzluktan, depreme de gerek kalmayacak bu gidişle!
Ezcümle depremin ne zaman olacağı belli değil de ne yapacağı belli, gereken tedbirler alınmazsa üzüleceğiz sonra çok!
Ve görünen o ki sallanacak vakit yok!
……………………………………..*…………………………………………
Ha Gayret
Yine olduğumuzu yerde hem bizi hem sinirlerimizi zıplatan bu depremde, minicik de olsa bir umut ışığı belirdi içimizde!
Android yazılımlı telefonlara uyarı geldi, kimine depremden 5 saniye kimine 10-15 saniye önce!
Telefonuna uyarı gelenler, önce anlamamış bu uyarı nedir- neyin nesi diye! Zaten mesajı okuyup algılayana kadar geçiyor 10 saniye! Ama dünyanın oluşumundan beri, milyarlarca yıldır ne zaman olacağı belli olmayan depremlerin şimdilik 10 saniye önceden bile bilinmesi, önemli bir gelişme!
Bu uyarı sistemi indirilip yüklenen bir uygulama değil, android sistemli telefonlarda bulunan bir özellikmiş! Her şeyi bilen, akıllı Google amcamızın, birkaç sene önce tanıttığı ve işletim sistemine dahil ettiği bir yenilikmiş. Bu uyarı sistemi, herhangi bir merkezden bilgi almadan, bölgedeki android cihaz sensörlerinin belirli bir patternde çalıştığını algılayarak merkezde işleyip o konumda bulunan tüm cihazları uyaracak şekilde bildirim gönderme yetisine sahipmiş! Sistem yavaş çalışırsa ya da bölgedeki internet bağlantısı zayıf ise de ‘Şurada, şu büyüklükte bir deprem yaşandı!’ mesajı geliyormuş. Yani sistemin önceden uyarıcı etkisi, depremin merkez üssüne yakınlığıyla orantılıymış!
Tabii sistemin çalışması, telefonda konumun açık olmasına, internetin hızına bağlı olduğundan deprem öncesinde uyarı geldiği gibi sonrasında da ‘sarsıntı oldu’ şeklinde de mesaj gelmiş bazılarına! Şimdi içinizden “10 saniye önceden bunu bilmek işe yaramaz ki, 10 saniyede gözüne ışık tutulmuş tavşan gibi kalakalırız ki” diyorsunuz, haklısınız! Ama bir yerden de başlamak lazım çünkü o ‘beklenen’, bir gün gelecek apansız! Üstelik bakmayın siz, 15-20 saniye bile önce depremden haberdar olup hayat üçgeni ile hayatta kalan 1 kişi bile olsa yine de fayda sağlamış sayılırız.
Tabii bu sistemin sadece Android telefonlarda olması meselesi biraz can sıkıcı! Lakin yalnız değilsiniz İOS’cular! Bir İOS sistemli telefon kullanıcısı olarak yemedim- içmedim- araştırdım! Dedim biz depremi önceden öğrenemeyecek miyiz! Biz mesajsız mı öleceğiz! Ve öğrendim ki İOS işletim sistemi için Berkeley Üniversitesi’nin Telekom şirketi ile geliştirdiği bir uygulama varmış, inşallah yakında öğreneceğiz!
Teknoloji gelişiyor, bilim ilerliyor! Eminim bu sistem gelişecek ve çok can yakamayacak artık deprem denen bu illet!
Hadi mucitler, bilim adamları! Yetmez ama evet! Ha gayret!
………………………………………*……………………………………
Dünyanın En Zor Cümlesi
Araştırmalara göre dünyada söylenmesi en zor üç cümleden ikisi, “Teşekkür ederim” ve “Seni seviyorum’muş ama 1.sırada olup da söylenmesi en zor cümle; “Özür dilerim”miş!
Şaka değil gerçek! İnsanlar, hata yaptıklarında özür dilemekte zorlanıyorlarmış ve bunları sayısı da oldukça fazlaymış! Suçlanmaktan korkma, sorumluluk almaktan kaçma da özrü zorlaştıran en önemli sebeplermiş! Bu özür işini zorlaştıran asıl sebep, cümlenin içinde saklı bence!
Özür dilemek! Özür, “dilenen” bir şey gibi görünüyor, bu da onun gerçekleştirilmesini zorlaştırıyor. Özür dileyen kişi karşıdaki tarafından affedilmeyi istiyor bu da doğal olarak onun kendine olan saygısını zedeliyor. Böyle bakınca da kolay değil hakikaten, egosunun yörüngesinden çıkmış, kendine saygı duyan, çevresindekilere de aynı saygıyı gösterebilen, olgun insanların işi özür dilemek!
Ne kadar doğru; Özür dilemek, sizin haksız olduğunuz anlamına gelmez her zaman! Karşınızdakine verdiğiniz değerin, egonuzdan yüksek olduğunu gösterir!
Bununla ilgili en çok duyduğumuz cümle hiç şüphesiz; “Özür dilemek bir erdemdir!” İyi peki de erdemli olmak nedir? Erdemli bir insan olmak, çağlar boyunca, ‘İnsanlığın ve yaşamın amacı nedir?’ sorusunun yanıtıdır. Dağ-taş-tepenin egoyla dolduğu, kendini beğenmenin zirve olduğu bir dönemden geçerken kendini karşısındakinin yerine koyabilme- onu anlayabilme yeteneğidir de aynı zamanda!
Ne diyor Pablo Neruda; ‘Bir kelebeğin canını yaktığında, ertesi gün özür dileyemezsin!’ Haklı da!
Keşke iş, özür dilemekle kalsa! Marifet, kırıp döktüğünü toplamak da, dilediğin özrün arkasında durmak da! Ha özür dilenenin de işi kolay değildir bu arada! Kalbi kırık, incinmiş ve örselenmiş bir halde, koca bir haksızlığı ya da belki saygısızlığı, iki kelime ile yapılmamış saymak- unutmak ne kadar mümkün acaba! Yani mevzunun içine hata, cümlenin de içine özür girince, ne diyeyim Allah yardımcınız olur inşallah!
Bu devirde artık ne kadar kırıyorsa insanlar birbirini, her yıl 6 Aralık’ı ‘Dünya Özür Dileme Günü’ ilan etmişler. İnsanlar özür diliyormuş üzdükleri kişilerden, hatalarıyla yüzleşiyorlarmış!
Beşer şaşar, herkes hata yapar! Her hata, bedelini de fazlasıyla ödetir!
Yalnız görünen o ki,
Orhan Gencabay bile; “Hatasız kul olmaz’ derken bu kadar abartacağımızı düşünmemiştir!
……………………………..*………………………………
HAFTANIN EN’LERİ
Haftanın Kaybı: Yine acıttı yüreğimizi, kopardı gençliğimizden bir sayfa daha! Usta oyuncu, ünlü seslendirme sanatçısı Can Gürzap, hayata gözlerini yumdu! Aort anevrizması nedeniyle 79 yaşında hayatını kaybeden değerli sanatçı, verdiği diksiyon, güzel konuşma- doğru anlama dersleriyle Türkçe’mizin kıymetini genç kuşaklara aktarırken beyefendiliği ile de gönüllere taht kurmuştu! Nurlarda uyusun inşallah!
Haftanın Gururu: Hemcinsimden geldi, pek de iyi geldi! Helikopterlerin gemilere güvenle iniş yapmasını sağlayan ve Türk savunma sanayisindeki kabiliyetler kullanılarak yerlileştirilen Helikopter Yakalama ve Transfer Sistemi ‘Kuşkapanı’ kullanılarak yapılan ilk helikopter iniş operasyonlarını Deniz Hava Komutanlığının tek kadın pilotu Deniz Yüzbaşı Hatice Yeşiltaş gerçekleştirdi! Rekor sürede hazırlanan sistem, envantere girecek yeni gemilerde de yerini alacak, milli gemilerdeki yerlilik oranını artıracak, savunma sanayisinin ihracat kalemleri arasına katılacakmış! Valla güzel haber duymaya ne ihtiyacımız varmış!
Haftanın Saldırısı: Dünyanın en gelişmiş ülkesi, yeni dünya denen Amerika’da gerçekleşti! ABD’nin Nevada eyaletine bağlı Las Vegas’ta bir üniversitenin kampüsüne giren silahlı saldırgan, bir anda etrafa ateş açtı! Çıkan arbedede, saldırganın kendi dahil 4 kişi hayatını kaybetti! Ya bu nasıl iştir, adamın biri silahla üniversiteye dalıyor, ateş açıyor ve gencecik öğrencileri katlediyor ve koca üniversite koca Amerika bu kaçıncı olay ama yine bir şey yapamıyor, çaresi kalıyor! Kalıbından utan Amerika! Bu iş ülkeleri birbirine düşürmeye benzemiyor, ateş içeriden yanıyor!
Haftanın Uyarısı: Her şeyi bilen ‘Google’ amcamızdan geldi! Google, en az 2 yıldır kullanılmayan hesapları, o hesaplarla açılmayan oturumları sileceğini açıkladı! Mayıs ayında duyurduğu “aktif olmayan hesap” politikası kapsamında gerçekleştirilecek bu işlem ile aktif olmadığı tespit edilen hesap ve içerikler, aşamalı olarak kaldırılacakmış! Haydi herkes açsın hesaplarını, naftalinleri temizlesin açılmayan oturumların üzerindeki! Anlaşılan o ki devir ‘hesap’ devri!
Haftanın Koruması: Yeşil renk! Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü, İstanbul’un Sarıyer ilçesindeki Bahçeköy Yerleşim Alanı ve Çevresi, doğal-sit sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanı olarak ilan etti, bu karar Resmi Gazete’ de yayınlandı! Güzel olan şu ki İstanbul’un göbeğinde bir yer, bir yerleşim alanı ve çevresi, sit alanı ilan edildi, korumaya girdi! Devam eder inşallah böyle, nefes alır İstanbul belki de!